17

Devletler Gölgesinde Özgürlük

Emir Tanrıkulu

Özgürlük nedir?

Çağdaş medeniyetlerin sokaklarında dolaşan modern toplum bireylerine sorulduğunda kelimenin çoğunlukla toplumu yöneten devletlerin yönetme kabiliyetiyle organik bağlantılı yüksek değer taşıyan bir algıdan oluştuğunu görürüz. Birey, kendince bu algısını satın alma gücüyle, seçebildiği opsiyonların fazlalığı ve onlar arasında seçim yapma yetisiyle harmanlar, her türlü ifade özgürlüğünün, siyasal ve sosyal olmak üzere denetlenmiyor oluşuyla pekiştirir ve buna özgürlük der çoğu zaman. Sayılan tüm bu kazanımların hepsinde dikkat edilirse devletin varlığının, ekonomisinin, sunduğu olanakların, hatta enflasyonun bile büyük payı vardır. İnsanlık çoğu zaman refah içinde yaşamak ile özgür olmayı karıştırır ve bu algı bozukluğu şüphesiz devletler tarafından oluşturulmuş bir kontroldür.

Ömer Faruk’un Yarabıçak’ı tam da bunu tartışıyor, Yarabıçak, kendi isimlendirmesiyle “Yönetilen Kalp” sözcüğüne savaş açıyor. Modernliğin (!) öncesinde böyle tasarlanmış kontroller olmadığını, bunların duyguları bedensizleştirmek vasıtasıyla kurulan, kadınların duygusallığını, veya kadınların duyguları olan varlıklar olduğu gerçeğini reddeden, onları erkeklere denk görmeyen dinlerle başlayan, ardından kurulan modern devletlerin bedenler üzerinden sadece kâr odaklı yönettiği, duyguların dahi cinsiyetler üzerinden ayrıldığı, erkeğe kamusal duyguların, milliyetçi duyguların, ulusal meselelerin ve rekabetin, kısaca devletin varlığından kazanç elde edeceği duyguların düştüğü, kadınların ise bu erkekler evlerine döndüğünde onları kabul edecek, onları ertesi günün rutinlerine tekrar hazırlayacak şefkat dolu ailevi duygulara mahkûm edildiği suni pan-kapital politikalar olduğunu ifşa ediyor. Ömer Faruk, duyguları yönetmek ve disipline etmek arzusundaki devletlerin bu kontrollerinin birkaçını da birlik ve beraberlik duygusunu güçlendirmek amacıyla düzenlenen ulusal bayram, spor karşılaşmaları ve patriarkal sistemin kökleşmesini hedefleyen resmi geçitleri ve anma günleriyle örnekliyor. Ona göre artık polis ve askerler üzerinden zorla baskılar kurmaya gerek görmeyen devletler, modern insanın kontrol mekanizmalarını benimsemesini ve bu durumu normal ve mantıklı kabul etmelerini sağlayarak amacına ulaşmaktadır.

Medeniyet zehirli bir söylem, durduran ve solduran bir söylemdir, o yüzden sık sık göçebe Çingeneler’den bahseder Yarabıçak, asla durmayan, ulus devletler kurmayan, orduları, milli sınırları veya marşları, evleri, şirketleri, ceoları, bankaları, borsaları, mabetleri, okulları, hatta mezarlıkları bile olmayan Çingenelerden. Zira durmak en tehlikeli iştir, yoldan vazgeçmektir, yol arayıştır ve arayış en kutsal şeydir ona göre. Durulduğu zaman, yerleşildiği zaman devlet insanı kontrol etmeye başlar, insan denetime açık hale gelir. Artık adresi bellidir, kaç numaralı insan olduğunu belirleyen kimlik numarası bellidir, gideceği okullar, askerlik, tapacağı tanrılar, çalışacağı işler ve vereceği vergiler bellidir. Maalesef artık farklılaşan, renklendiren, çeşitlendiren konumdan, sadece rakam olmaktan ibaret olan bir konuma iner insan.

“Belki de bizim gerçek kaderimiz ebedi olarak yolda olmaktır, hiç durmadan nostaljiyle pişman olan ve arzulayan, dinlenmeye susamış ve hiç durmadan başıboş yola koyulan. Kutsal olan bir şey varsa o da nereye vardığını bilmediğimiz fakat inatla izlediğimiz yoldur, tıpkı karanlık ve tehlikeler arasında bizi neyin beklediğini bilmediğimiz şu andaki yürüyüşümüz gibi.” – Stefan Zweig

“Yol, iki yer arası değildir. Yer, iki yol arasıdır.” – Oruç Aruoba

Yarabıçak, bir yol derlemesi, bir arayış öğüdü içeren kıymetli bir yapıt. İktidardan vazgeçmeyi, kişinin üst kuruluşlara adanmasını ve özgürlüğünü onlarla ilişkilendirmesini rica eden, zorlamadan, kibarca, “belki de” diyen, cevaplar ararken daha çok soran kocaman bir soru işareti.

Her siyasi duruşa ve determinist akımlara söyleyeceği olan, çok uzun yollara itiyormuş gibi gösterip esasında çok yakına, kendine dönmeyi yola çıkmak olarak görmekte. Göçebeliğin değerini, muhafazakârlığın, saptanmış duyguların ve hazır seçtiğimiz yaşamların zararları üzerinden anlatıyor. Yazar, insan bağımsız olmayı devletinden öğrenmemeli veya özgürlüğünü ondan bilmemeli, kendi içinde tekrar özgürlük, çağdaşlık, medeniyet nedir tanımlamalı diyor, “yaratılan düşünce”ye biat etmekten “düşünce yaratıcısı” olmaya yönelik bir tür yol’dan çıkma daveti” gönderiyor okuyucuya. Özgürlük kavramının niteliğinin tartışılmasına alıştığımız felsefeler arasından yeni bir açıyı daha görmemiz gerektiğini anlıyoruz, devletlerin özgürlük ve medeniyet anlayışımızdaki kontrolünü ve göçebe düşüncenin hürlüğünü tartışarak fark etmemizi sağlıyor Yarabıçak. Özgürlük, devletlerin ipoteği olmadan, devletlerin çizdiği sınırların ötesinde, kişinin kendi başına çıktığı bir arayış, bir rota, kendi içersinde varacağı bir vuslat olamaz mı?

academia.edu.tr – Devletler Gölgesinde Özgürlük

s200_emir.tanr_kulu.jpg